16 Ağustos 2009
prag?
PragBundan çok değil 20 yıl önce dünya iki kutupluydu ve Doğu Avrupa, Sovyetler Birliği’nin yaratmış olduğu “Doğu Bloku”nun içinde, "Demir Perde"nin arkasındaydı. Budapeşte, Moskova, Prag, Varşova gibi şehirleri sadece tarih kitaplarından ve casus filmlerinden tanıyorduk. Kızıl Meydan'da fotoğraf çektirebileceğine kim inanırdı?Ardından birileri fitili ateşledi, blok çöktü ve o içlerine kapalı Doğu Avrupa ülkeleri birer birer açıldılar. Yeni yerler gezmek ve keşfetmek isteyen gezginler ve turistler için gün doğdu… Yukarıda saydığım 4 Doğu Avrupa şehrinden üçüne gittim. Bu yazımda içlerinde beni en çok etkileyen ve fırsatınız olduğunda mutlaka gitmenizi önereceğimi yazıyorum; Prag Çek Cumhuriyetinin başkenti Prag, Avusturya’nın doğusunda yer alan Bohemia (Bohemya) diye anılan bölgede yer alan tipik bir Orta Avrupa şehri. Daha önce Almanya, Avusturya veya İsviçre’ye gitmişseniz mimarisini çok da yadırgamayacaksınız demektir. Kısaca anlatmak gerekirse Vltava Nehri tarafından ikiye bölünen şehrin merkezi “Stara Mesto” (Eski Şehir)’dir. Burada bulunan saat kulesi ve "Astronomik Saat" pek ilginç olsa da kulenin tepesine çıkıp muhteşem Prag manzarasını görmenizi tavsiye ederim. Bu meydanı baz alırsak, güney tarafında “Nove Mesto” yani yeni şehir, güzel sokaklar ve Opera Binası yer alır. Kuzey tarafında ise en önemli ve ünlü alışveriş caddesi “Parizka” (Paris Caddesi) ve Jewish Quarter (Musevi Mahallesi) yer alır. Batısında ise Vlatava Nehri ve üzerinde bulunan büyüleyici Charles Bridge (Charles Köprüsü) sizi şehrin diğer tarafına götürür. Eski şehrin UNESCO tarafından dünya mirası kabul edildiğini hatırlatmak isterim ;)Nehrin karşı tarafı ki bizim otelimiz de bu taraftaydı, Prag Kalesine, Petrin Kulesine ve Sparta Prag’ın maçlarını oynadığı stada ev sahipliği yapar. Havalimanı da bu yakadan olduğundan aslında şehrin ilk bu tarafını görürsünüz. Küçük bir not; Türk Büyükelçiliği de bu yakadadır.İlk GünSabahın kör bir vakti Atatürk Havalimanından kalkan uçağımız yaklaşık 3 saatlik bir uçuş sonrasında bizi öğleden önce Prag’a getirmişti. Bayram nedeniyle inanılmaz bir Türk yoğunluğu yaşanan pasaport kontrolünde 1-1,5 saat sıra bekledikten ve bagajlarımızı aldıktan sonra şehre doğru yola çıktık. (Bireysel gidecekler için Cedaz Shuttle 90Kr / 05:30-21:30 arası saat başı hareket) Fakat her turda olduğu gibi öğleden önce otele girişimiz mümkün değildi. Bu nedenle yol üzerinde bir cafede mola verdik. Ben her zaman olduğu gibi kahve-kruvasan ikilisi ile mutlu olmuş, yaktığın sigara ile de keyiflenmiştim. Sonra tekrar yollara düştük ve kısa sure içinde şehri tepeden gören bir noktada kendimizi yarım günlük şehir turuna başlamış bulduk.Evet! bizim turumuz Prag Kalesi ve civarı ile başlamıştı. Ardından kendimizi merdivenlerden aşağı salarak nehrin kıyısına gelmiş, Charles Köprüsünden eski şehire geçmiş, ara sokaklardan geçip Stara Mesto’da noktalamıştık. Herkes mümkün olduğunca çabuk kendini otele atmak, duş alıp kendine gelmek istiyordu. Bu tantananın tamamlanması ve refresh olmuş bir şekilde akşam yemeği için şehre inmek üzere buluşmamız epey vakit almıştı. Ama kim tutar bizi? Orta Avrupa’nın en güzel şehrindeydik ve Prag bizi bekliyordu! Tramvayla şehre indikten ve biraz yürüdükten sonra Stara Mesto’ya ulaşmış oradan da kendimizi Parizka’ya atmıştık. Kafamıza uygun bir yer ararken aradan Musevi Mahallesini de aradan çıkartmış olduk. Ardından mahallenin Parizka ile birleştiği köşede bulunan "Pravda Restaurant"da yemek yedik. İlk gece için kötü bir seçim değildi ama daha keyifli yerler de mevcut.İkinci GünKafamıza göre geçireceğimiz ilk günü hem Prag’ı daha iyi gezmek hem de diğer günler neler yapılabileceğini planlamaya ayırmıştık. Kendimizi önce Stara Mesto’da ardından da kah yürüyerek, kah tramvayla, kah metro ile şehri harmanlarken bulduk. Nove Mesto (Yeni Şehir) meydanı ve aşağısındaki alışveriş caddesine geldiğimizde yorulmuştuk. Hiç adetimiz olmamakla birlikte o anda başka alternative olmadığı için Mc Donald’sın koltuklarına çöktük. Burada oturuken aynı binanda bulunan “casino”ya gözümüz takıldı, kanımız bitlendi ve tabi ki 10dk sonra kendimizi (Ufuk, Ferit ven ben) rulet masasında bulduk! Yarım saatte birkaç yüz Avro bırakaraktan kızların yanına döndük. Beslenmiş, dinlenmiş kızları bir alışveriş caddesinde tutabilmek mümkün olmadığı için bu civarda epey vakit geçirdikten sonra otele döndük. Akşam Prag’da geçireceğimiz en keyifli geceye doğru yürüyorduk. “Ambiente Ristorante Pasta Fresca”ya önceden yer ayıtmıştık. Gayet sakin başlayan yemek, güzek risottolar, makarnalarla birlikte ardı ardına devrilen “house wine”larla ısınmış, hatta cıvımıştı. Ekip o kadar keyifliydi ve eğleniyorduki etraftaki masalara bile pozitif enerjimiz yayılmaktaydı. Ertesi sabah Karlovy Vary’ye yola çıkacağımız için geceyi uzatmadık.Üçüncü Gün – Karlovy VaryTahminlerinizin aksine ekstra tur satın almadık! Her ne kadar turla gitmiş olsak da “gezgin ruh” ağır basmış ve orada organize olmuştuk. Prag şehirlerarası otobüs terminali olan Florenc’e tramvay ile gitmiş, tur fiyatının 5’de birine aldığımız biletlerle yola çıkmıştık. 2-2,5 saatlik bir otobüs yolculuğunun ardından Çek Cumhuriyetinin, hatta eski Doğu Bloğunun en ünlü kaplıcalarının bulunduğu Karlovy Vary’ye vardık. Tabi hafta içi olması nedeniyle sokaklar turistlere kalmıştı. Ulu Önderimiz Atatürk de burada bir sure kalmış olması bu şehrin bize göre bir başka özelliği . Bizim kaplıcalara grime durumumuz olmadığı için nehir boyunda gezinirken etrafar serpiştirilmiş çeşmelerde bol kükürtlü ve mineralli sularından içmekle yetindik. Buraya havalar daha güzelken gelirseniz eminim çok daha keyifli olacaktır.Prag’a döndükten ve otelde geçirilen kısa bir molanın ardından tekrar şehre indik ve bu sefer bir Küba lokantasına, La Bodeguita del Medio'ya gittik. Canlı müziğin de olduğu mekanda margraitaları yuvarlayıp Küba yemeklerine yumulduk.Dördüncü Gün – TerezinTerezin, 2nci Dünya Savaşı süresince Nazilerin en yoğun soykırım uyguladığı 3 toplama kampından birine ev sahipliği yapan küçük bir kasaba. Toplama kampı olarak kullanılan eski kale ve kasabanın içindeki müze haricinde birşey yok. Hatta ölü bir kasaba bile diyebilirim. Giderken “burası olamaz canım!” diye durağı bile kaçırmış ve ters yöne yürümek zorunda kalmıştık. Aklımda kalan en ilginç görüntü ise toplama kampının girişinde yazan slogan oldu; “Arbeit Macht Frei”. (Çalışmak Özgür Kılar)Planlanandan daha önce şehre döndük ve kendimizi Stara Mesto civarındaki cafelere atmıştık. Birşeyler atıştırdıktan sonra gece Prag’ın en ünlü “Jazz Club”larından biri olan Reduta’ya gittik (Giriş 200Kr). O gece bizim şansımıza Rock Jazz tarzı bir grup vardı ama yine de güzledi. Eski ABD Başkanının bile çaldığı bir kulüp zaten kötü olamazdı değil mi? (!)Prag’a ne zaman gitmeli?Biz Kasım ayında gittiğimiz için oldukça soğuktu ama Aralık ve Ocak daha da soğuk oluyormuş. Bizim belki de 20 defa bir o yana bir bu yana yürüdüüğümüz Charles Bridge üzerinde yürünmüyormuş bile! Yazın da deniz-güneş tatili zamanında gelinmeyeceği için en iyi zamanlar bahar aylarıdır.Nasıl Gidilir? Nerede Kalınır?Özellikle bayram ve tatil dönemlerinde (yılbaşı, 19 Mayıs, 29 Ekim vb) çok fazla tur bulabilirsiniz. Bireysel olarak gidecekseniz THY ve CSA (Çek Havayolları) seferleri mevcut. Fakat uçağınızın saatlerini iyi seçin. Schengen Vizesi geçmediği için Çek Vizesine ihtiyacınız var. Şehir çok büyük olmadığı için lokasyonunuz çok da önemli olmayacaktır.Prag’dan Ne Alınır?Bohemya Kristali size birşey ifade ediyorsa işte tam yerindesiniz. Fiyatlar makul ama siz yine de pazarlık yapın. Ufak sanat eserleri, sokak ressamlarının resimleri ve bildik hediyelik eşyalar hem sizin hem de sevdikleriniz için uygun olacaktır. Ben sadece bir mıknatıs ile yetindim zira bana göre farklı ve enteresan bir şey yoktu.Nerede-Ne Yenir?Çek Mutfağı diye özel bir mutfak olmadığı için yukarıdaki metinde bahsettiğim Ambiente, Pravda denenebilir. Parizka caddesi üzerindeki “Coffee Heaven” ve Stara Mesto’daki otelin (adını unuttum, saat kulesine çıktığınızda görürsünüz :) ! ) terasındaki café, kahve keyfini sevelere tavsiye edilir.Aklınızda Bulunsun ;)- Toplu taşıma araçlarında billet kontrolü yok ama yakalandığınızda 500Kr kitliyorlar adama. O nedenle 20Kr verin biletinizi alın. (Biz 4 kişi 2000Kr bayıldık haberiniz olsun!)- O anlamda eğlence arıyorsanız adres K5- Havalimanında para bozdurmayın, Stara Mesto’nun kuzeydoğu köşesinde, kilisenin solundan giren meydancık gibi yerde yüksek bozan büfeler var.- Stara Mesto’da bulunan tarihi kilisede verilen klasik müzik konserlerine asla gitmeyin. Orgun sesi bir sure sonra gerçekten dayanılmaz bir hal alıyor… Üstelik giriş 300Kr, değmez!- Keyfiniz ve bütçeniz uygunsa Stara Mesto’dan kalkan bir fayton turu alın, bir de öyle gezinmiş olun- Vaktiniz varsa tekne turu alabilirsiniz ki bunların yemeklileri de mevcut ama pek sevimsiz gözükmekteler, benden söylemesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
kaynak?
özkaynaklardan değerlendirecez.
yazı nerden alıntı manasında :))
onu da özkaynak diyerek geçiştirebiliriz
Yorum Gönder